12 Ağustos 2007 Pazar

Kolesterol Nedir?

Kolesterol aslında vücudun tüm hücrelerinde bulunan ve önemli görevleri olan bir maddedir.Bu madde hormonların ve sağlığımız için gerekli olan başka bazı maddelerin yapımında kullanılır.

Kolesterol yağa benzer bir maddedir.Kanın ise, su içeriği yüksektir.Aynı yağ ve suyun karışmadığı gibi, kolesterol de kan ile tam olarak karışamaz, kan içerisinde küçük paketler halinde taşınır.

Kolesterol Fazla Olursa:
Kolesterol vücudumuzda gereğinden fazla olursa ciddi sağlık riskleri oluşturur.Dmar duvarlarında birikerek plaklara ve damarların daralmasına neden olur.Buna ateroskleroz ya da damar sertliği denmektedir.Damar sertliği zaman içerisinde organa giden kana engel oluşturacağından önemli hastalıklar gelişir.Örneğin kalp damarlarının tıkanması koroner kalp hastalığına, beyne giden damarların tıkanması da felçlere yol açar.

LDL Kolesterol (Kötü Kolesterol):
Arterlerde biriken kolestroldür.Kanınızdaki LDL kolesterol miktarı arttıkça, damar sertliği riskiniz artar.

HDL Kolesterol (İyi Kolesterol):
Vücutta kolesterolü karaciğere taşır ve karaciğer kolesterolü vücuttan uzaklaştırır.HDL kolesterol düzeyinizin yüksek olması sağlığınız açısından iyidir.

Neler Yapabilirsiniz?

Eğer LDL kolesterolünüz yüksek, HDL kolesterolünüz düşük ise risklerinizi azaltmak için bazı önlemler almalısınız:

  • Uygun bir diyet yapın.
  • Düzenli olarak ve doktorunuzun önereceği çekilde egzersiz yapın.
  • Eğer lipid düşürücü ilaç reçete edildiyse, düzenli kullanın.
  • Fazla kilonuz varsa, kilo verin.

6 Ağustos 2007 Pazartesi

Aritmi

Normalde kalp atımı, sağ kulakçıktan başlar. Sağ kulakçıkta elektrik uyaranlar çıkaran sinüs düğümü adı verilen özel hücre grupları vardır (doğal kalp pili). Uyaran kulakçıktan atriventriküler düğüme gelir. Atrioventriküler Düğüm, uyaranı karıncıklara taşıyan yollarla (sağ dal, sol dal) bağlantılıdır.

Uyaranın bu yollar aracılığı ile bütün kalpte dolaşması sonunda önce kulakçıklar kasılarak kan karıncıklara pompalanır. Saniyeden kısa bir süre içinde kasılan karıncıklar yardımıyla kan tüm vücuda dağıtılır. Bu işlem normalde dakikada 60-100 kez tekrarlanır.

Gerek uyaranın sinüs düğümünden başka yerlerden çıkması, gerek iletim yollarındaki aksaklıklar (blok) ve gerekse sinüs düğümünün anormal çalışması bu normal süreci bozar ve aritmi denilen kalp atım bozukluklarına neden olur. Kalp atımlarının düzeninin değişmesine aritmi denir.

Ritmi, atımlar arasındaki aralıkların kısalıp uzaması ve atım sayısının anormal ölçüde artmış (takikardi) veya azalmış (bradikardi) olması halidir.

Değişik kalp hastalıkları (koroner kalp hastalıkları, kalp kası hipertrofisi, kalp kasının iltihabi hastalıkları, kapakçık hastalıkları, elektrofizyolojik anormallikler) aritmiye neden olur. Bunun dışında metabolik bozukluklar, elektrolit denge bozuklukları, tütün, alkol, stres, cafein, diyet ilaçları, soğuk algınlığı ilaçları da aritmi nedeni olabilir.

Aritmiler, kalp atımına neden olan elektriksel odağın bulunduğu kalp bölgesine göre, Atrium (kulakcık) kökenli aritmiler ve Ventriküler (karıncık kökenli) aritmiler olarak ikiye ayrılır.

Atrium (Kulakçık) Kökenli Aritmiler

Sinüs Aritmisi: Solunuma bağlı olarak kalp hızındaki değişmedir.

Sinüs Takikardisi: Sinüs düğümü alışılmıştan hızlı eletriksel uyaran çıkartır ve kalp hızı artar.

Prematüre Supraventriküler Kontraksiyon: Zamanından önce ortaya çıkan karıncık üzeri bölge kökenli kalp kasılması.

Prematüre Atrial Kontraksiyon: Zamanından önce ortaya çıkan kulakçık kökenli kalp kasılması.

Supraventriküler Takikardi: Karıncık üzeri bölgeden köken alan kalp hızı artması.

Paroksismal Atrial Takikardi: Nöbetler halinde gelen kulakçık kökenli kalp hızı artması.

Ventriküler (Karıncık Kökenli) Aritmiler

Prematüre Ventriküler Kompleks: Zamanından önce ortaya çıkan karıncık kökenli elektiriksel uyarana bağlı, karıncık kasılması.

Ventriküler Takikardi: Karıncık kökenli elekriksel uyaranlara bağlı kalp hızı artmasıdır. Hastada çarpıntı, göğüs ağrısı, solunum güçlüğü, hırıltılı solunum yakınmaları ortaya çıkar. Tansiyon düşüktür. Komaya kadar gidebilen şuur bozuklukları olur. Hastanın en kısa zamanda hastaneye yetiştirilmesi gerekir.

Ventriküler Fibrilasyon: Karıncığın kontrolsuz ve çok hızlı kasılmalarıdır. Bu durum kanın pompalanmasından ziyade karıncığın titremesine sebep olur. Nabızsız aritmi adı da verilir. Kalbin pompalama yeteneğinin kaybı ile ani ölüme neden olur.

Kalp Bloğu

Elektriksel uyaranın normal yollardan karıncıklara geçememesidir.

Uyaranların tamamı gecikerek geçer.

Uyaranların bir kısmı gecikerek geçer.

Uyaranların hiçbiri geçemez. (Kalp atımları karıncıklardan köken alır, kalp hızı çok yavaştır.)

Sadece Sağ Dal'da iletim bozulmuştur (Sağ Dal Bloğu).

Sadece Sol Dal'da iletim bozulmuştur (Sol Dal Bloğu).

Aritmi Tanısındaki Testler

Elektrokardiyografi (EKG)

Kalbin elektriksel aktivitelerinin kaydedilmesidir. Göğsün üstüne, el ve ayak bileklerine çeşitli diskler yerleştirilir ve kaydedici cihaza kablolarla bağlanır. Kalbin elektriksel sinyalleri bir kağıda yazdırılır. Doktor kalbin ritminde değişiklik olup olmadığını kontrol eder. Türleri:

İstirahat EKG'si: Hasta EKG çekilirken hareketsiz olarak birkaç dakika yatar.

Egzersiz EKG'si: Hasta EKG'ye bağlıyken bisiklet ve koşu bandında efor yapar. Bu test, egzersizin aritmiye neden olup olmadığını veya aritmileri artırıp artırmadığını veya kalp kaslarına kan akımının bozulduğuna dair bir belirti çıkıp çıkmadığını (iskemi) gösterir.

Holter Testi (24 saatlik EKG takibi): Hastanın günlük hayatı sırasındaki EKG değişikliklerini kaydeden bir cihazdır. Bu test sayesinde diğer EKG testlerinde görülemeyen ritm bozuklukları veya iskemik bulgular saptanır.

Transtelefonik İzleme: Hasta kaydedici cihazı, 24 saatten daha uzun süre taşır. Hasta aritmi hissedince bu bilgiyi, izleme istasyonuna ya anında ya da kaydederek daha sonra telefon yardımıyla iletir. Bu test daha çok nadir gelen aritmileri saptamakta yararlıdır.

Elektrofizyolojik Çalışma (EPS)

Genellikle kasık toplar damarından girilerek, ince ve esnek bir tüp (katater) yardımıyla sağ kulakçık ve karıncığa ulaşılır. Kalbin elektriksel aktivitesi izlenir. Bu test, doktorların aritminin tipini ve tedaviye nasıl cevap verdiğini saptamalarına yardım eder.

Aritmilerin Tedavisi

İlaçlar: Dikkatli seçilmelidir. Yan etkileri fazladır. Aritmiyi artırabilir. Dozun tesbitinde sürekli doktor kontrolu ve EKG testleri kullanılmalıdır.

Kardiyoversion: Kalbi normal ritmine döndürmek için acil durumlarda, doktorlar tarafından göğüs duvarına uygulanan elektirik şokudur.

Kalp içi defibrilatör (ICD): Ani ölümlere sebep olacak ciddi ventriküler aritmiler (ventriküler fibrilasyon öyküsü, sık tekrarlayan ventriküler takikardi atakları) söz konusu olan vakalarda kullanılır. Cihazın gövdesi göğüs kasının içinde oluşturulan yuvaya, elektrotları kalp içine yerleştirilir. Bu cihaz, kalp ritmini izler. Önemli ve tehlikeli aritmileri ayırdeder. Gerektiğinde elektrik şoku vererek ölümcül aritmileri düzeltir. Kalp hızının yavaşlamasına bağlı ölüm riski taşıyan hastalarda ayrıca pacemaker fonksiyonundan da yararlanılmaktadır.

Kalp pili (Pacemaker): Sinus düğümünün düzgün çalışmadığı durumlarda veya kalp içi elektriksel iletim yollarında blok varsa, bu cihaz elektiriksel uyaranlar göndererek kalbin düzgün çalışmasını sağlar.

Elektrofizyolojik araştırma ile aritmiye sebep olan odak bulunabildiği taktirde bu odağın radyo-frekans dalgaları yardımıyla susturulması yöntemi de kullanılmaktadır.

Apse

Apse, iltihabın bir çeşidi olup, özelliği, dokunun eriyip, içini cerahatin doldurmasıdır. Bazen de bir yaralanma, bir damarın bağlanması veya tıkanması sonucu ölü bir tabaka oluşur ve buraya mikroorganizmanın yerleşmesi ile irin dolu bir boşluk meydana gelebilir. Apseler iki türlüdür:

Sıcak apse: Bu apsede ateş yükselir, ağrı ve zonklama olur. Bu tür apse, her zaman bir veya birkaç mikroptan dolayıdır (yani sebep mikroorganizmadır). Sıcak apsenin dört ana belirtisi; sıcaklık, kırmızılık, ağrı ve şişkinliktir (latince, color, rubor, dolor, tumor). Apsenin çevresi sert, ortası ise oynak ve yumuşaktır.

Soğuk apse: Verem hastalığında görülen bir apse türüdür. Öyle ki, el şişlik üzerine konulunca sıcaklık alınamaz ve basmakla ağrı uyandırılamaz. Daha doğrusu sıcak apsedeki kesin iltihap belirtileri yoktur. Fakat şişlik açılırsa, sıcak apsedeki gibi bir apse içeriğinin olduğu görülür. Soğuk apsenin iki özelliği vardır.

1 - İçinde irin yapıcı mikroplar ve irinleşme yoktur. Apse içeriğini harap olmuş doku oluşturur.

2 - Apsenin kaynağı ile görüldüğü yer arasında her zaman doğrudan bir ilişki yoktur. Örneğin bel omurlarının soğuk apsesi (omurga veremi, pott hastalığı) kasıkta bir apse ile kendini belli edebilir.

Sıcak apselerin tedavisi, cerrahi müdahale iledir. Bu tedavi, apse yerinin açılması, irinin boşaltılması ve antibiyotikli merhemle uygulamadır. Ayrıca ağızdan antibiyotik vermek gereklidir.

Apseler tedavi edilmezlerse burada üreyen mikroorganizmalar vücudun diğer bölgelerine yayılabilirler. Apseler, komşu dokulara açılabilir veya komşu damarlara ilerleyerek, bu damarlardan kaynaklanan kanamalara sebep olabilir.

Apseler meydana geldikleri organların çalışmasını bozabilir, vücutta genel bir hastalık halsizlik, iştahsızlık yapabilirler. Soğuk apselerde ise verem ilaçları kullanılır. Bazen (örneğin böbrek vereminde) hastalığın yayılmasını önlemek için cerrahi işlem yapılabilir.

Ankiloz

Bir eklemdeki hareket yeteneğinin hemen hemen kaybolmasına, ya da azalmasına tıp dilinde "ankiloz" adı verilir. Tam ankilozda, eklemlerin yüzeyi birbiriyle kaynaşmıştır. Eklemlerdeki doku bozukluğu, kemiklerin kaynaşması sonucu değil de yalnız bağlayıcı tellerdeki bir hastalık, ya da kas kısalması sonucunu doğurmuşsa, ankiloz tam değildir. Bu tür ankiloz çoğunlukla çok uzun hareketsizlik sonucunda meydana gelir. Tam ankiloz ancak ameliyatla düzelir. Tam olmayan ankilozlar ise, fizyoterapi, özellikle de mekanik tedavi yoluyla iyileştirilir.

Alerji

Alerji, kişilerin, aslında zararlı olmadıkları halde bazı maddelere karşı aşırı reaksiyon göstermesidir. Bizi zararlı organizmalara karşı koruyan bağışıklık sistemimiz, görevleri istilacıları (antijenleri) zararsız hale getirmek olan vücut savunmacılarını (antikorlar) üretir. Normalde vücudumuzu koruyan bağışıklık sistemi, bazı insanlarda zararlı olmayan birtakım maddelere de aşırı yanıt verir. Bu reaksiyonlara aşırı duyarlılık ya da alerji adı verilir. Alerjik reaksiyona yol açan antijene de allerjen adı verilir.

Alerjik reaksiyonlar, tek tip değildir; birçok yolla ortaya çıkarlar, vücudun değişik bölümlerinde meydana gelebilirler ve çeşitli şiddette olabilirler. Bağışıklık sistemimiz, iyi bir belleğe sahiptir. Yaşamımızın başlangıcında, organizmamız yabancı maddelerle karşılaştığında, bağışıklık sistemi onları tanımayı ve belleğine almayı öğrenir. Ardından yabancı maddelere (antijenlere) karşı antikorlar üreterek yanıtını hazırlar.

Organizmada ne zaman aynı antijen görülse, hatırlama özelliği nedeniyle daha önceden hazırlanmış yanıt başlar. Bu nedenle saman nezlesi olan bir kişi her yıl polenlerle karşılaşınca bağışıklık sistemindeki bu özellik sebebiyle hemen reaksiyon gösterir.

Duyarlanma

Duyarlanma, bağışıklık sisteminin antijenle temas etmesi, onu belleğine alması ve ona karşı özel antikorları üretmesidir. Daha sonraki karşılaşmada bağışıklık sistemi, antijeni kolaylıkla tanıyacak ve hemen reaksiyon gösterecektir. Bir allerjene karşı duyarlanma için gerekli olan süre, kişiden kişiye değişir.

Atopi

Atopi, alerjik bir bünyeye sahip olmak demektir. Bu durum kalıtsaldır. Başlıca üç çeşit atopik hastalık vardır:

Atopik dermatit (egzema)

Alerjik rinit

Alerjik astma

Alerjik rinit, çoğunlukla göz alerjisi (konjunktivit) ile birlikte olabilir. Atopik kişiler, genetik olarak İgE tipi antikorlar üretme eğilimindedir. Bu İgE antikorları da çevrede bulunan ve normalde zararsız olan allerjenlerle (polenler, ev tozları vb.) etkileşime girerek, alerjik reaksiyonu başlatır.

Bir çocuk, eğer bir ebeveyni alerjikse %30 alerjik olma riski taşır. Eğer her iki ebeveyni de alerjikse, alerji gelişme riski %60'tır. Bununla birlikte alerjiler ikinci nesilde görülmeyebilir.

Ev Tozları

Ev tozlarının miktarı, evin yerine, bulunduğu yerin iklimine, deniz seviyesinden yüksekliğine göre büyük oranda değişir. Evden eve (bir çiftlik evi ile apartman dairesi aynı değildir) veya bir evin farklı odalarında da değişkenlik gösterebilir (banyo ile yatak odası bir değildir). Fakat değişmeyen birşey vardır ki ev tozları, bir allerjen deposudur.

Ev tozları içinde alerjiye sebep olan etken, mite (akar) dediğimiz ev tozu böceğidir. Akarlar, küçük örümcek benzeri canlılardır ve gözle görülemezler. Ortalama 0.3 mm uzunluğundadırlar. Ev tozları içinde yaşayan ve solunum yolu alerjilerine neden olan iki önemli akar türü vardır. Dermatophagoides Pteronysinnus ve Dermatophagoides Farinea, bunların latince adlarıdır.

Akarlar, insanların deri döküntüleri ile beslenirler. Başlıca yatak içinde (yastıklar, yatak, yorgan vs.) yaşarlar, çünkü deri döküntülerinin en çok bulunduğu yer buralarıdır. Depo gibi yerlerde de yoğun olarak bulunurlar.

Akarların dışkıları da alerjiktir. Yataklardan alınan bir gram tozda 2000 ile 15000 arasında akar bulunabilir. Ev tozu akarlarına karşı olan alerji; astma ve rinit, nadiren de konjonktivite yolaçar. Yakınmalar, özellikle uykudan uyanınca başlar. Belirtiler, yıl boyu sürer ancak sonbahar ve kışın kötüleşme gösterebilir.

Polenler

Polen, bitkilerin erkek tohumudur. Bitki türlerine bağlı olarak çok farklı şekilleri olan ince taneciklerden meydana gelir. Ortalama boyutu 0.05 mm'dir. Bu da çıplak gözle görülemeyeceği anlamına gelir. Polen tanecikleri, birçok alerjik protein içerirler. Bu taneciklerin küçük ve ince olanları, rüzgar yolu ile dağılırlar (anemophilus polenler). Daha büyük olanları ise böceklerle taşınırlar (entemophilus polenler).

Rüzgarla dağılan polenler, daha allerjeniktirler ve geniş alana yayılabilirler. Bu nedenle bu polenlere karşı alerjisi olan kişilerin çevrelerinde bitkiler olmadığı halde şikayetleri ortaya çıkabilir. Böceklerle dağılan polenler, parlak renkli ve güzel kokulu (böcekleri cezbetmek için) çiçekleri olan bitkiler tarafından küçük miktarlarda üretilirler. Dağılım yolu sebebiyle atmosferde bulunmazlar ve küçük miktarda üretildiklerinden, bu polenlere karşı az sayıda insan alerjiktir.

Polen alerjisine yol açan başlıca üç bitki ailesi vardır. Bunlar çayır otları, ağaçlar ve yabani otlardır. Alerji hastaları, havadaki polen konsantrasyonunun belli bir düzeyi geçmesinden sonra alerjik belirtiler gösterirler. Bu polen konsantrasyonu, türlere göre değişmekle beraber havada her metreküpte 10-20 tanecik olarak hesaplanmıştır.

Ağaçlar ocak-mayıs arası, çayır otları mayıs-temmuz arası, yabani otlar ise temmuz-ekim arası polen verirler. Polenlere karşı olan alerji, alerjik rinit, alerjik konjunktivit, alerjik astma ve akut ürtiker şeklinde ortaya çıkabilir. Yakınmalar, sadece yılın belli zamanlarında olur ve diğer aylarda kişi tümü ile sağlıklıdır.

Küf Mantarları

Küf mantarları, gözle görülmeyen alerjik etkisi olan sporlar üretirler. Renkleri türden türe değişir. Ev dışında (çürüyen bitkiler üzerinde veya havada) bulunabilecekleri gibi, ev içinde (evin güneş görmeyen nemli yerlerinde) de bulunabilirler. Polenler gibi atmosferdeki spor sayısı, hava koşullarına bağlıdır. Havanın sıcak ve nemli olduğu zamanlarda, örneğin yazın sonlarına doğru ve sonbaharda en fazladır.